Daha önceki yazılarımda yaşadığımız ilçe olan Gemlik ve Marmara Bölgesi’nin çevresindeki faylanmalardan ve bölgenin tektonizmasından, yani Marmara Bölgesi’nin depremselliğinden bahsetmiştim. Marmara Bölgesi’nin aktif tektoniğini (depremsellik) bu kadar iyi bilmemizin sebebi çok iyi derecede izlenen ve gözlem yapılan bir bölge olmasıdır. Marmara Bölgesi ile ilgili yapılan bütün çalışmalara baktığımızda bölgeyle ilgili birçok yerbilimci ve sismolog (deprem bilimci) çeşitli yorumlar yapmaktadır. Deprem elbette ki olacak buna çare yok fakat zeminlerimiz ne durumda? Asıl mesele Gemlik Şehir Merkezi’nin zemin yapısının problemli olmasıdır…
Deprem tehlikesinin değerlendirilmesinde bölgenin sismotektonik yapısı, bölgede geçmişte meydana gelmiş deprem kayıtları, bölgenin yerel jeolojik özellikleri ve zemin koşulları dikkate alınmalıdır. Deprem sırasında yapıyı etkileyen en önemli faktörlerden biri zeminin karakteristik özellikleridir. Bu nedenle, deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde zemin koşullarındaki değişimlerin tam anlamıyla detaylı bir şekilde belirlenmesi gereklidir. Son yıllarda elde edilen sismolojik veriler, deprem dalgalarının etkilerinin bölgeden bölgeye çok farklı olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle yapılar inşa edilmeye başlamadan önce bölgenin yerel zemin koşulları iyi bir şekilde tespit edilmelidir.
Deprem hasarlarının çökel (gevşek) zeminlerde, kaya (sağlam) zeminlere kıyasla daha büyük olması sebebiyle , çökel alanlarda zeminin özelliklerinin daha detaylı bir şekilde belirlenmesi ve sismik tehlike analizlerinin yapılması daha büyük önem kazanmıştır. Çökel (gevşek) zeminler deyince yaşadığımız yer Gemlik’i düşünmek kaçınılmaz olmaktadır.
Gemlik şehir merkezinin deniz seviyesinde kurulmuş düz bir ova ve Gemlik’in eski resimlerine baktığımızda deniz sınırının daha geride olduğu bilinmektedir. Yani eski resimlere baktığımızda şu an ki sahilde gezmeye çıktığımız bölgenin eskiden deniz olduğunu ve şu anda dolgu malzemesi üzerinde bulunduğunu görüyoruz (Şekil 1). Aynı zamanda bu bölgeye çok eski tarihlerde yapılar yapıldığını biliyoruz. Dolgu çalışmaları aşağıdaki eski bir resimde görülmektedir.
Şekil 1: Eski Gemlik Sahili Dolgu Çalışması
Özel bir firma tarafından yapılan ‘KENT TASARIM RAPORU’ isimli bir çalışmada Gemlik jeolojisi; alüvyon birimler, kumtaşları, kiltaşları , şiştler ve mermerlerden oluşmaktadır. Gemlik şehir merkezi ve Küçükkumla’nın sahil hattı boyunca gözlenen alüvyon sahalarda ortalama 10-15 metre derinlikte çok gevşek ve yumuşak balçık oluşumlar tespit edilmiştir. Bu balçık oluşumlar, denizel yapıda yani suya doygunluk derecesi yüksek ve çamur niteliğindedir. Bu da yapıların yoğun olduğu bu bölgelerde zemin sıvılaşması riskini doğurmaktadır. Yapılan temel kazılarında zemin sıvılaşmasının gözle görüldüğü bilinmektedir. Zemin sıvılaşması genellikle gevşek taneli zeminlerde görülen bir olaydır. Özellikle killi alüvyal zeminlerde sıvılaşma etkilidir. Yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu bölgelerde zemin tabakalarının deprem vb. etkiler altında geçici olarak mukavemetlerini (dayanımlarını) kaybetmesi olayıdır. Yani bu da demek oluyor; Gemlik’te meydana gelecek 6’dan büyük dereceli bir depremde sıvılaşma olan bölgelerde özellikle Gemlik sahil hattı ve şehir merkezi boyunca zemin binaları içine gömecek veya binaların temellerinde kaymalar gerçekleşecektir. 1999 Gölcük Depremi’nde birçok bina zemin sıvılaşması nedeniyle yıkılmıştır veya yan yatmıştır. Zemin sıvılaşması gerçekten riskli bir kavramdır. Bu konuda müteahhitler, inşaat mühendisleri, jeoloji-jeofizik mühendisleri, kamu kurumları, belediyeler vb. kurum ve kuruluşlar bu sıvılaşma faktörünü Gemlik’te gözardı etmemeli ve gereken özveriyi göstermelidir.
Ayrıca; Gemlik Belediyesi’ne sunulan 2017 tarihli bir İmar Planı Raporu; Gemlik yerleşim alanını, aktif fay hatlarının bulunduğu, yapıların alüvyon özellikle de balçık zeminler üzerinde yapıldığı, Gemlik nüfusunun %80’inin bu alanda yaşadığı ve deprem tehlikesinin sürekli tehdit ettiği bir ilçe olarak tanımlamıştır. Aynı raporda şu an ki yapı stoğunun %97’sinin 1999 yılından önce inşa edildiğini ve yalnızca binaların %4’ünün deprem yönetmeliğine uygun olduğunu belirtmiştir. Açıkçası 2017’den bu yana Gemlik’te çok büyük değişikliklerin olduğunu düşünmemekteyim.
Aynı zamanda Gemlik alanının jeolojik-jeofizik-jeoteknik etüd raporu 01.06.2001 tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmış olup, Gemlik Ovası diye tanımlanan yaklaşık 400 hektarlık alanın sıvılaşma potansiyeline sahip alüvyon zemin ‘SONDAJLI ETÜT GEREKLİ ALANLAR’ olarak belirlenmiştir.
Gemlik’te zemin açısından ‘ÖNLEMLİ ALANLAR’ olarak belirlenmiş bölgelerde yapılaşmanın çok eski ve deniz kumu diye tanımlanan gevşek malzemeden yapılmış olması, yine aynı alanlarda yapılaşmanın 10-12 kat dolaylarını bulması can güvenliğini tehdit etmektedir.
Gerçekten Gemlik’te zemin yapısı ve sıvılaşma riskine dikkat edilmelidir. Deprem konusunda sürekli Türkiye’nin mega kenti olduğu için İstanbul konuşulmakta, Bursa ve çevresi gözardı edilmektedir. KAF (Kuzey Anadolu Fayı)’ın Kuzey kolu 1999 Gölcük’de büyük bir enerjiyi boşalttı, fakat Güney kolu olan Gemlik ve çevresinde fay hatları 400 yıldır suskun, bu fayların enerjilerini biriktirdiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; bütün jeofizikçiler deprem değil zemin öldürür konusunda hem fikirdir. Bunu söylerken sadece zeminin sağlam olması yetmez, zemin sağlam olsa bile inşa edilen yapı sağlam malzemeden yapılmalı ve yapıyı inşa ederken kâr uğruna malzemeden çalınmamalıdır…
ZEMİN SIVILAŞMASI ÖRNEKLERİ
Temel kolonlarından biri sıvılaşmaya maruz kalan yapı…
Zemin sıvılaşması nedeniyle yan yatan binalar…
Üzerinde yapı olmadığı halde sıvılaşma faktörü…bir de yapının olduğunu düşünelim!!!!
Zemin sıvılaşmasına güzel bir örnek…